E-ticaretin yükselişiyle birlikte evde ya da küçük bir ofiste profesyonel görünümlü ürün fotoğrafları çekme ihtiyacı da arttı. Büyük stüdyolara ya da yüksek bütçelere gerek kalmadan, sadece birkaç ekipman ve doğru yerleşimle bu işi kolaylıkla yapabilirsiniz. Bu yazıda, yaklaşık beş metrekarelik bir alanda, düşük maliyetli ama etkili bir ürün çekim stüdyosunu nasıl kurabileceğinizi tüm detaylarıyla anlatıyorum.
İşe Fonla Başlayın
Ürün fotoğrafçılığında ilk dikkat edilmesi gereken konulardan biri arka plandır. Çünkü izleyicinin gözünü dağıtan, üründen rol çalan bir zeminle iyi bir sonuç almak mümkün değildir. Özellikle e-ticaret sitelerinde ve sosyal medya paylaşımlarında, ürünün kendini net bir şekilde göstermesi gerekir. Bu yüzden sade, dikkat çekmeyen ama fotoğrafın genel havasını da destekleyen bir fon tercih edilmelidir.
Küçük bir alanda çalışıyorsanız, fon sistemi hem taşınabilir hem de kurulumu kolay olmalıdır. Bu noktada T tipi fon standları pratiklik açısından öne çıkar. Genellikle 1,5 metre genişliğinde ve 2 metre yüksekliğinde olan bu sistem, fazla yer kaplamaz ve istenilen yere rahatlıkla kurulabilir. Üzerine beyaz, siyah ya da pastel tonlarda PVC ya da kumaş fonlar asılabilir.
 PVC fonlar özellikle ürün fotoğrafçılığı için oldukça uygundur. Silinebilir olmaları sayesinde uzun ömürlüdürler. Üzerine toz ya da sıvı damlasa bile kolayca temizlenebilir. Ayrıca beyaz fonlarda sık karşılaşılan kirlenme ve ton farkı gibi sorunları da en aza indirir. Beyaz rengin fotoğrafta saf ve dengeli görünmesi, ürünün netliği ve profesyonel duruşu açısından önemlidir. PVC yüzeyler, ışığı dengeli yansıttığı için bu konuda ekstra avantaj sağlar.
PVC fonlar özellikle ürün fotoğrafçılığı için oldukça uygundur. Silinebilir olmaları sayesinde uzun ömürlüdürler. Üzerine toz ya da sıvı damlasa bile kolayca temizlenebilir. Ayrıca beyaz fonlarda sık karşılaşılan kirlenme ve ton farkı gibi sorunları da en aza indirir. Beyaz rengin fotoğrafta saf ve dengeli görünmesi, ürünün netliği ve profesyonel duruşu açısından önemlidir. PVC yüzeyler, ışığı dengeli yansıttığı için bu konuda ekstra avantaj sağlar.
Burada tek bir fonla sınırlı kalmak da şart değildir. Ürün çeşitliliğine ve çekim konseptine göre farklı renklerde fonlar bulundurmak görsel çeşitlilik sağlar. Özellikle Instagram gibi platformlarda kullanılan kumaş ya da dokulu yüzeyli fonlar, ürüne sıcaklık ve karakter katmak için tercih edilebilir. Fon, yalnızca arka plan değil, aynı zamanda marka diliyle uyumlu bir atmosfer yaratma aracıdır.
Fonun Yerleşimi ve Masa Uyumu
Fon seçimi kadar önemli bir diğer konu da bu fonun nasıl yerleştirileceğidir. En çok yapılan hatalardan biri, fonun sadece dikey olarak yerleştirilip bırakılmasıdır. Oysa bir ürünün arka planla birleştiği noktada keskin bir çizgi oluşuyorsa, bu görüntüde kırılma yaratır ve dikkat dağıtır. Bu yüzden amaç, ürünü hem arka plan hem de zeminle birlikte bütünleşmiş şekilde gösterebilmektir. Bunu sağlamak için fonun masa üzerinden yumuşak bir eğimle akması gerekir.
 Burada kullanılacak masa, fonla uyum içinde olmalıdır. Çok yüksek bir masa tercih edilirse, fon doğal bir eğim kazanamaz ve arkada kat izi oluşabilir. Bu nedenle alçak ya da orta yükseklikte, düz yüzeyli bir masa seçmek daha doğru olur. Masa, fonun aşağıdan desteklenmesini ve fonun doğal bir eğimle devam etmesini sağlar. Bu yöntemle, arka planda “sonsuz fon” efekti yakalanır. Böylece ürün sanki boşlukta duruyormuş gibi görünür ve herhangi bir sınır ya da çizgi izleyicinin dikkatini dağıtmaz.
Burada kullanılacak masa, fonla uyum içinde olmalıdır. Çok yüksek bir masa tercih edilirse, fon doğal bir eğim kazanamaz ve arkada kat izi oluşabilir. Bu nedenle alçak ya da orta yükseklikte, düz yüzeyli bir masa seçmek daha doğru olur. Masa, fonun aşağıdan desteklenmesini ve fonun doğal bir eğimle devam etmesini sağlar. Bu yöntemle, arka planda “sonsuz fon” efekti yakalanır. Böylece ürün sanki boşlukta duruyormuş gibi görünür ve herhangi bir sınır ya da çizgi izleyicinin dikkatini dağıtmaz.
Fonun masa üzerine kıvrılması aynı zamanda ürünün zemine oturduğu hissini güçlendirir. Zeminle arka plan arasında geçiş olmadığı için göz üründe kalır. Özellikle sade arka planla çekilen fotoğraflarda bu teknik, ürünü öne çıkarmanın en basit ve etkili yollarından biridir.
Alanınız ne kadar dar olursa olsun, bu sistem çok az yer kaplar. Fon standı duvara yaslanarak sabitlenebilir, masa da öne alınarak kolayca çekim alanı oluşturulabilir. Gerektiğinde bu sistem birkaç dakika içinde sökülüp tekrar kurulabilir. Bu da evde ya da yoğun çalışan bir ofiste büyük kolaylık sağlar.
Doğru Aydınlatmayı Kurmak
Ürün fotoğrafçılığında ışık, neredeyse tüm görüntü kalitesini belirleyen temel unsurdur. Ürünün dokusu, rengi, formu ve hatta algılanan değeri doğru bir aydınlatma ile ortaya çıkar. Bu nedenle çekim alanı ne kadar küçük olursa olsun, ışık düzeni asla ihmal edilmemelidir. Doğru ışık seçimi ve yerleşimiyle sıradan bir ürün bile dikkat çekici bir görsellik kazanabilir.
Bu iş için en uygun seçeneklerden biri 5600 Kelvin değerinde sabit gün ışığı verebilen LED spotlardır. Bu ışıklar, doğal gün ışığına en yakın renk sıcaklığını sunar ve ürünün gerçek tonlarını yansıtmada oldukça başarılıdır. Işığın sabit olması da renk değişimi gibi sorunları ortadan kaldırır. Ürünlerin rengiyle oynanmış, yapay bir görünüm oluşmaz.
 İdeal şartlarda iki adet 100 ya da 150 watt’lık LED ışık kullanmak iyi bir başlangıç olur. Ancak tek ışıkla da etkili sonuç alınabilir. Bu durumda ışığı yumuşatmak gerekir. Sert gelen ışık, ürün üzerinde keskin gölgeler ve parlaklıklar oluşturur. Bunu önlemenin en pratik yolu ise softbox ya da difüzör kullanmaktır. Difüzör, ışığın dağılımını artırır ve ürün üzerinde daha doğal, yaygın bir aydınlık sağlar.
İdeal şartlarda iki adet 100 ya da 150 watt’lık LED ışık kullanmak iyi bir başlangıç olur. Ancak tek ışıkla da etkili sonuç alınabilir. Bu durumda ışığı yumuşatmak gerekir. Sert gelen ışık, ürün üzerinde keskin gölgeler ve parlaklıklar oluşturur. Bunu önlemenin en pratik yolu ise softbox ya da difüzör kullanmaktır. Difüzör, ışığın dağılımını artırır ve ürün üzerinde daha doğal, yaygın bir aydınlık sağlar.
Hazır difüzör paneller kullanılabileceği gibi, oldukça düşük maliyetle kendi difüzörünüzü de yapabilirsiniz. Şeffaf çekmece altlıkları veya ince beyaz PVC levhalar bir çerçeveye gerilerek ışığın önüne yerleştirildiğinde oldukça başarılı sonuçlar verir. Bu yöntem özellikle küçük stüdyolarda hem ekonomik hem de pratik bir çözümdür.
 Doğru yerleştirilmiş ve yumuşatılmış bir ışık, ürünün formunu bozmaz, detayları net şekilde ortaya çıkarır ve fotoğrafa profesyonel bir hava katar. Bu aşamada yapılacak her küçük iyileştirme, sonuç fotoğrafa büyük etki eder.
Doğru yerleştirilmiş ve yumuşatılmış bir ışık, ürünün formunu bozmaz, detayları net şekilde ortaya çıkarır ve fotoğrafa profesyonel bir hava katar. Bu aşamada yapılacak her küçük iyileştirme, sonuç fotoğrafa büyük etki eder.
Dolgu Işığı ile Gölgeyi Yumuşatmak
Ürün çekimlerinde ana ışık kadar dolgu ışığının da önemli bir rolü vardır. Tek başına kullanılan bir ışık, özellikle ürünün gövdesinde ya da arka fonda sert gölgeler oluşturabilir. Bu gölgeler bazen dikkat dağıtıcı, bazen de ürünü olduğundan farklı gösterici olabilir. Tam bu noktada devreye dolgu ışığı girer. Amacı, gölgeleri tamamen ortadan kaldırmak değil; onları yumuşatmak, daha doğal ve dengeli bir görüntü elde etmektir.
Dolgu ışığı için çok güçlü bir aydınlatmaya ihtiyaç yoktur. Küçük bir panel LED ya da reflektör yüzey bu iş için yeterlidir. Özellikle 40 watt civarındaki düşük güçlü LED paneller, fon üzerine düşen fazla gölgeleri hafifletmekte oldukça başarılıdır. Böylece hem ürünün formu korunur hem de arka planla arasında rahatsız edici bir ayrım oluşmaz.
 Bir diğer yöntem de reflektör kullanmaktır. Silver veya beyaz yüzeyli yansıtıcılar, ana ışıktan gelen ışığı diğer tarafa yansıtarak doğal bir dolgu etkisi yaratır. Bu çözüm, özellikle bütçeyi düşük tutmak isteyenler için pratik bir alternatiftir. Reflektör kullanımı aynı zamanda ışık kaynağının sayısını artırmadan daha dengeli bir aydınlatma sağlar.
Bir diğer yöntem de reflektör kullanmaktır. Silver veya beyaz yüzeyli yansıtıcılar, ana ışıktan gelen ışığı diğer tarafa yansıtarak doğal bir dolgu etkisi yaratır. Bu çözüm, özellikle bütçeyi düşük tutmak isteyenler için pratik bir alternatiftir. Reflektör kullanımı aynı zamanda ışık kaynağının sayısını artırmadan daha dengeli bir aydınlatma sağlar.
Gölgeyi tamamen silmeye çalışmak çoğu zaman yapay bir sonuç verir. Ürünün üç boyutlu olduğu hissi, aslında gölgenin varlığıyla ortaya çıkar. Önemli olan bu gölgeyi kontrol altına alabilmektir. Işık yumuşadıkça, gölgenin kenarları da belirginliğini kaybeder ve fotoğraf daha estetik bir görünüm kazanır.
Dolgu ışığını doğru yerleştirdiğinizde, hem ürünün yüzeyi daha net görünür hem de arka planla olan ilişkisi daha bütünleşmiş hale gelir. Küçük bir müdahaleyle büyük bir fark yaratmak mümkün olur.
Kamera ve Lens Seçiminde Nelere Dikkat Edilmeli
Ürün fotoğrafçılığına başlarken birçok kişinin aklındaki temel soru, hangi makineyi kullanması gerektiğidir. Bu sorunun tek bir doğru cevabı yoktur. Her şeyden önce, büyük ve pahalı gövdelere yatırım yapmadan önce elinizdeki imkânlarla neler yapabileceğinizi görmek daha anlamlıdır. Özellikle aynasız giriş seviyesi bir fotoğraf makinesi, ürün çekimleri için gayet yeterli performansı sunar.
Önemli olan, makinenin yüksek çözünürlükten çok, size manuel ayar imkânı sunmasıdır. Çünkü ışık, netlik ve renk gibi konulara müdahale edebildiğiniz ölçüde çekim kaliteniz de artar. Örneğin, Sony’nin A6000 serisi gibi modeller hem hafif hem de manuel kontrol açısından oldukça esnektir. Bu tip bir gövde, sokak çekimlerinden ürün fotoğraflarına kadar pek çok alanda kullanılabilir. Ancak gerçek farkı yaratan, çoğu zaman lens seçimidir.
 Ürün çekimlerinde sabit açılı yani prime lensler çok daha başarılı sonuçlar verir. En ideal seçeneklerden biri 50 mm odak uzaklığına ve f/1.8 diyafram açıklığına sahip bir lenstir. Bu tip lensler keskinlik açısından tatmin edici olduğu gibi, ışığı daha verimli topladığı için özellikle düşük ışıklı ortamlarda da avantaj sağlar. Ayrıca bu lenslerle çalışırken alan derinliği daha kolay kontrol edilir, arka planın flu bırakılması gerektiği durumlarda daha estetik kareler elde edilebilir.
Ürün çekimlerinde sabit açılı yani prime lensler çok daha başarılı sonuçlar verir. En ideal seçeneklerden biri 50 mm odak uzaklığına ve f/1.8 diyafram açıklığına sahip bir lenstir. Bu tip lensler keskinlik açısından tatmin edici olduğu gibi, ışığı daha verimli topladığı için özellikle düşük ışıklı ortamlarda da avantaj sağlar. Ayrıca bu lenslerle çalışırken alan derinliği daha kolay kontrol edilir, arka planın flu bırakılması gerektiği durumlarda daha estetik kareler elde edilebilir.
Gövde ile lens arasında doğru bir denge kurmak önemlidir. Orta sınıf bir makineye kaliteli bir prime lens takmak, çoğu zaman üst seviye bir gövdeye takılmış vasat bir zoom lensten daha iyi sonuç verir. Ürünün detaylarını, dokusunu ve yüzeyini keskin bir şekilde ortaya çıkarmak istiyorsanız, lens kalitesi sizin en büyük yardımcınız olacaktır.
Kendi ekipmanınıza karar verirken, önce hangi tür ürünleri çekeceğinizi, nasıl bir ışık ortamında çalışacağınızı ve fotoğraflarınızı nerede kullanacağınızı düşünün. Bu soruların cevabı, sizi doğru kombinasyona yönlendirecektir.
Tripodun Sağladığı Sabitlik Avantajı
Ne kadar iyi bir makineye ve ne kadar kaliteli bir lense sahip olursanız olun, eğer makineyi sabit tutamazsanız net bir görüntü elde etmek zorlaşır. Özellikle ürün fotoğrafçılığında bu durum daha da belirgin hâle gelir. Çünkü burada amaç, ürünü tüm detaylarıyla, en küçük titreşimden uzak şekilde görüntülemektir. Bu da tripod kullanımını neredeyse zorunlu kılar.
Tripod sadece fotoğrafı net tutmakla kalmaz, aynı zamanda çekim sürecini de daha kontrollü hale getirir. Kadrajı kurduğunuzda, ellerinizi serbest bırakabileceğiniz bir düzen yaratır. Bu sayede ışık düzenini değiştirmek, ürünü yerleştirmek ya da farklı açılardan test kareleri çekmek çok daha kolay olur. Özellikle tek başınıza çalıştığınız küçük stüdyo ortamlarında tripod, hem verimi artırır hem de size zaman kazandırır.
 Tripod kullanımı, düşük enstantane hızlarında bile güvenle çekim yapmanıza olanak tanır. Ürünü daha doğal ışıkla, daha düşük ISO değerlerinde ve daha dar diyafram açıklıklarıyla çekmek isterseniz, tripod olmadan bu ayarları kullanmak risklidir. En ufak bir el hareketi ya da titreşim, netliği bozar. Oysa tripod bu sorunu ortadan kaldırır ve görüntünün keskinliğini garanti eder.
Tripod kullanımı, düşük enstantane hızlarında bile güvenle çekim yapmanıza olanak tanır. Ürünü daha doğal ışıkla, daha düşük ISO değerlerinde ve daha dar diyafram açıklıklarıyla çekmek isterseniz, tripod olmadan bu ayarları kullanmak risklidir. En ufak bir el hareketi ya da titreşim, netliği bozar. Oysa tripod bu sorunu ortadan kaldırır ve görüntünün keskinliğini garanti eder.
Bugün piyasada çok yüksek bedeller ödemeden alınabilecek sağlam tripodlar bulunabiliyor. Önemli olan, makinenizin ağırlığını taşıyabilecek kadar dengeli ve sabit durabilen bir model seçmektir. Alüminyum ya da karbon gövdeli, temel seviye modeller bile ürün çekimleri için fazlasıyla yeterlidir. Sadece sağlam bir kilitleme mekanizmasına sahip olması ve kafa hareketlerinin rahat kontrol edilebilmesi yeterlidir.
Tripod, belki de bu sistemin en göz ardı edilen ama en kritik ekipmanıdır. Netlik, sabitlik ve pratiklik adına sağladığı katkı, diğer tüm ekipmanlarla birlikte fotoğrafın genel kalitesini yukarı çeker.
Manuel Ayarlar ile Tam Kontrol Sağlamak
Ürün fotoğrafçılığında teknik kontrol, görsel kaliteyi doğrudan belirleyen unsurların başında gelir. Otomatik ayarlar her ne kadar kullanıcıyı rahatlatıyor gibi görünse de, istenilen sonucu tutarlı bir şekilde elde etmek çoğu zaman mümkün olmaz. Işık koşulları sabit olsa bile, makinenin kendi kararları fotoğrafta tutarsız pozlamalara neden olabilir. Bu yüzden en sağlıklı yöntem, manuel modda çalışmaktır.
Manuel modda çalıştığınızda, üç temel parametreyi kendiniz belirlersiniz: enstantane, diyafram ve ISO. Bu üç ayarın dengesi, ürünün hem teknik hem de estetik açıdan doğru görünmesini sağlar. Örneğin, tripod kullandığınız bir ortamda 1/125 gibi bir enstantane hızı ideal kabul edilir. Bu hız hem titremeyi önler hem de stüdyo ışıklarıyla uyumlu çalışır. Daha düşük hızlar, özellikle hareket etmeyen nesneler için sorun yaratmaz, ancak en ufak bir titreşimde bulanıklık oluşabilir.
 Diyafram tercihi de bu tür çekimlerde oldukça kritiktir. Ürünün her noktasının net görünmesi isteniyorsa, alan derinliği geniş tutulmalıdır. Bu da f/5.6 ile f/8 aralığında çalışmayı gerektirir. Çok açık diyaframlarda sadece ürünün belli bir bölgesi net çıkar, bu da özellikle e-ticaret için uygun olmayan bir görseldir. Tersine, çok kapalı diyaframlar da ışık ihtiyacını artırır, bu da gereksiz zorluklar yaratabilir. Orta değerlerde kalmak çoğu durumda idealdir.
Diyafram tercihi de bu tür çekimlerde oldukça kritiktir. Ürünün her noktasının net görünmesi isteniyorsa, alan derinliği geniş tutulmalıdır. Bu da f/5.6 ile f/8 aralığında çalışmayı gerektirir. Çok açık diyaframlarda sadece ürünün belli bir bölgesi net çıkar, bu da özellikle e-ticaret için uygun olmayan bir görseldir. Tersine, çok kapalı diyaframlar da ışık ihtiyacını artırır, bu da gereksiz zorluklar yaratabilir. Orta değerlerde kalmak çoğu durumda idealdir.
ISO ayarı ise görüntünün temizliği açısından belirleyicidir. Ürün fotoğrafında keskinlik kadar sadelik de önemlidir. Yüksek ISO değerleri görüntüde dijital kumlanmalara neden olur ve bu da kaliteyi düşürür. Işık yeterli olduğunda ISO’yu 100 veya 200 seviyelerinde sabit tutmak en doğrusudur. Otomatik ISO ise çoğu zaman makinenin gereksiz yere ISO yükseltmesine ve pozlamayı bu yolla dengelemeye çalışmasına neden olur. Oysa doğru ışıkta, ISO’nun sabit tutulması gerekir, pozlama ayarı diyafram ya da enstantane üzerinden yapılmalıdır.
Manuel çalışmak başlangıçta zaman alıyor gibi görünse de, kısa sürede bir alışkanlık haline gelir. En önemlisi de sonuçlar üzerinde tam denetim sağlar. Bu sayede her karede tutarlılık elde edilir ve daha sonra Photoshop ya da Lightroom gibi yazılımlarda düzeltme ihtiyacı en aza iner.
Gölgeleri Sıfırlamak Değil, Yumuşatmak Gerekir
Ürün fotoğrafçılığı denince akla genellikle kusursuz bir aydınlatma, tertemiz bir arka plan ve gölgesiz bir ürün gelir. Ancak bu, gerçekte tam olarak doğru bir yaklaşım değildir. Gölge, bir fotoğrafın düşmanı değil; aksine, ürünün gerçekliğini, formunu ve zemine bağlılığını gösteren önemli bir detaydır. Tamamen gölgesiz bir fotoğraf, ürünü havada asılıymış gibi gösterir ve üç boyut algısını zayıflatır.
Önemli olan, gölgeyi tamamen ortadan kaldırmak değil, onu kontrol altına alabilmektir. Gölge yumuşatıldığında, hem fotoğrafa derinlik katar hem de ürünün ışıkla olan ilişkisi daha doğal görünür. Bu da izleyiciye güven veren, estetik bir kompozisyon sunar. Sert, keskin kenarlı gölgeler genellikle yapay bir hava yaratır. Oysa yumuşak geçişli gölgeler, özellikle beyaz fon üzerinde ürünü daha iyi vurgular.
 Gölgeyi yumuşatmanın en etkili yolu, kullanılan ışığı doğrudan değil, dolaylı ve yaygın bir şekilde vermektir. Difüzörler bu noktada büyük bir iş görür. Ana ışıkla ürün arasına yerleştirilen bir difüzör panel, ışığın ürün yüzeyine dağınık biçimde yayılmasını sağlar. Bu da gölgenin kenar çizgilerini ortadan kaldırır ve daha zarif bir görünüm elde edilir.
Gölgeyi yumuşatmanın en etkili yolu, kullanılan ışığı doğrudan değil, dolaylı ve yaygın bir şekilde vermektir. Difüzörler bu noktada büyük bir iş görür. Ana ışıkla ürün arasına yerleştirilen bir difüzör panel, ışığın ürün yüzeyine dağınık biçimde yayılmasını sağlar. Bu da gölgenin kenar çizgilerini ortadan kaldırır ve daha zarif bir görünüm elde edilir.
Ayrıca, gölge yönünü kontrol etmek için ışığın konumu da önemlidir. Ürünün yanından ya da üst çaprazından gelen ışık, hem hacim kazandırır hem de gölgenin fazla görünmesini engeller. Buna ek olarak kullanılan dolgu ışığı ya da reflektör de, gölgeyle ürün arasındaki kontrastı azaltarak daha dengeli bir sonuç verir.
Gölgeyi doğru yönetmek, fotoğrafta hem teknik başarıyı hem de görsel estetiği birlikte getirir. Unutulmamalı ki, iyi bir ürün fotoğrafı sadece parlaklık değil, doğru oranda gölgeyle de tamamlanır.
Sonuç Olarak
Profesyonel görünen bir ürün fotoğrafı çekmek için büyük stüdyolara, pahalı ekipmanlara ya da geniş alanlara sahip olmanız gerekmiyor. Önemli olan, elinizdeki alanı ve kaynakları doğru bir planlamayla kullanabilmek. Bu rehberde anlatılan her adım, beş metrekarelik bir alanda kurulmuş ve maliyeti oldukça makul tutulmuş bir sistem üzerinden paylaşıldı. Fon seçimi, ışık düzeni, kamera tercihleri ve çekim teknikleri bir araya geldiğinde, küçük bir odada bile etkili sonuçlar elde etmek mümkün hale geliyor.
Asıl mesele, her parçayı doğru yerine koymak ve sistemin nasıl çalıştığını anlamak. Fonun masa ile birleştiği noktadaki geçiş, ışığın sertlik derecesi, gölgelerin yumuşaklığı ve lensin keskinliği gibi detaylar, bütünü oluşturan temel unsurlar. Her biri kendi başına küçük birer müdahale gibi görünse de, birlikte profesyonel bir görsellik yaratıyor. Fotoğrafçılığın bu yönü, sadece teknik bilgiyle değil, aynı zamanda dikkatle ve göz terbiyesiyle gelişiyor.
Bu temel düzenekle ilk adımı attıktan sonra, zamanla farklı ürün türlerine, çekim konseptlerine ya da platform ihtiyaçlarına göre sistemi çeşitlendirmek de mümkün. Ama başlangıç için önemli olan, temelini sağlam kurmak ve her aşamanın neden önemli olduğunu kavramak. Bu anlayış sayesinde ilerleyen süreçte yapacağınız her yeni yatırım, yerli yerinde ve işlevsel olacaktır.
Kendi ürünlerinizi tanıtmak, sosyal medyada özgün içerikler üretmek ya da küçük çaplı ticari işler yapmak için böyle bir stüdyo kurmak, düşündüğünüzden çok daha ulaşılabilir. Gereken tek şey doğru bilgilerle yola çıkmak ve süreci adım adım inşa etmektir.
Erdem Kılavuz



